Türkiye’de üç farklı geyik türü yaşamını sürdürüyor. Bunlar; kızılgeyik (Cervus elaphus), alageyik (Dama dama) ve karaca (Capreolus capreolus). Anadolu’da beş geyik türünün varlığı bilinmekle birlikte Kafkas sığını ve Mezopotamya geyiği (İran alageyiği) artık nesli tükendiği için Anadolu’da görülmüyor. Bu yazı dizisinde üç bölüm halinde sizlere ülkemizde yaşayan geyikleri ve onların çekim hikayelerini anlatacağım. İlk konuğumuz kızılgeyik.
2017-2020 yılları arasında Anadolu’nun Geyikleri isminde bir fotoğraf projesi yürütmüş ve ülkemizde yaşayan bu üç geyik türünü fotoğraflamıştım. Tahmin edebileceğiniz gibi sayıları çok da fazla olmadıkları için onları bulmak ve fotoğraflarını çekmek oldukça zordu. Bu yüzden de kapsamlı bir proje ile kurttan ayıya, çakaldan sincaplara kadar pek çok memeli türü ile birlikte özel olarak, Anadolu’nun Geyikleri alt projesi ile geyiklere odaklanma imkanım oldu.
Ülkemizde yaşayan en büyük geyik türü kızılgeyik. Yukarıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi yaklaşık bir inek boyutlarında, çatallı ve uzun bir boynuza sahip. Boynuz sadece erkeklerde bulunuyor. Dişiler boynuzsuz ve daha narin yapıdalar. Yetişkin bir erkek kızıl geyik 250cm boya ve 300kg ağırlığa ulaşabilir. Boynuzları sert kemiksi yapıdadır ve her yıl kış sonuna doğru düşer. Yeni boynuzlar hemen ilkbahar başında tekrar uzamaya başlar ve sonbahar başında ise tam gelişerek üzerindeki kabuksu yapıyı atarak son görünümüne kavuşur.
Kızıl geyikleri sürüler halinde görmek mümkündür. Ancak ülkemizde bu sürüler sayıları az olduğu için küçük gruplar halinde görülür. Erkekler çiftleşme dönemi dışında dişilerden ve yavrulardan ayrı yaşarlar. Yavruları anneleri büyütür ve erişkin tecrübeli dişiler sürülere liderlik ederler. Kızıl geyikler yaşam alanları tahrip edilmediği sürece genelde göç etmezler. Sadece rakım olarak yazın daha yükseklere, kış aylarında ise daha düşük rakımlara doğru dikey yer değişimi yapabilirler.
Üreme dönemi erkeklerin çok sert ve ölümlere varabilen kavgalarına sahne olur, ormanlar kızılgeyiklerin böğürme sesleri ile adeta inler. Bu dönemlerde ormanda o muhteşem sesleri dinlemek bende bağımlılık yapmış durumda. Cüneyt Arkın’ın Alageyik filmindeki gibi kendime hâkim olamıyor ve her yıl mutlaka o sesleri duymaya ve onları fotoğraflamaya koşuyorum :)
İlk kızıl geyik fotoğrafımı hiç unutamıyorum… 11 Nisan 2015 tarihinde Ankara-Bolu sınırında tamamen ormanlık bir bölgede izlerini takip ediyordum. Orman çok az ışık aldığı için karlar henüz erimemişti. Bu sayede geyiklerin ayak izlerini takip etmek kolay oluyordu. Sabah erken saatte geyikleri aramaya başlamış ve tüm gün aradıktan sonra son bir şans deyip ormanın derinliklerine girmiştim.
Belli bir noktadan sonra araç ile ilerlemek mümkün olmadı. Araçtan inip karla kaplı yolda yürürken geyiklerin ayak izlerini gördüm. İzler çok taze duruyordu. Hatta bir izi eğilmiş detaylı incelerken iz içe doğru çökünce geyiklerin saniyeler önce buradan geçtiğini hemen anladım. En doğru yöntem izleri takip edip gittikleri aynı yoldan gitmekti.
Geyikler yolu geçip yandaki yüksek yamacı tırmanmışlardı. Onların tek sıçrama ile çıktıkları o yamacı ben düşe kalka, zar zor, soluk soluğa ancak çıkabilmiştim. Tam yamacı çıktığım anda karşımda sadece 7-8m mesafede 3 adet erkek geyik ile göz göze geldim. Geyikler ilk şoku atlatana kadar nefesimi tutup kamerayı titretmeden çekim yapmaya başladım. En geniş açı olan 150mm de bile en yakındaki geyik kadrajı dolduruyordu. İlk fotoğraf bu aşağıdaki biraz şakın geyik fotoğrafı olmuştu.
Deklanşör sesini ve yanımdaki diğer iki arkadaşımı gören geyikler üçe üç kavgayı kazanmayacaklarını anlayıp hızla kaçmaya başladılar. Ne de olsa erkekliğin önemli bir kısmı kaçmaktır. Şaka bir yana onlar kaçmaya başlayınca ben de nefes almaya başlamıştım. Tırmanırken soluk soluğa kalmış olmama rağmen kamera titremesin diye nefesimi tuttuğum için bir anda kalbim ağzımdan çıkacak gibi oldu. Heyecan ve oksijensizlik bir arada, durmadan nefes alıp veriyordum. Derken koşarak kaçan geyiklere seslendim. "Hey! neden kaçıyorsunuz?"
Geyikler sesimizi duyunca birden durup bize baktılar. Biz memeliler işte böyle hep meraklıyız. O geriye dönüp bize baktıkları anda iki geyik simetrik bir şekilde sırt sırta duruyorlardı. İşte o anda fotoğraf beynimde oluştu. Nefesimi yine tutup deklanşöre seri bir şekilde basmam yeterliydi. İnceden yağan kar, harika bir orman, beyaz zemin ve simetrik şekilde poz veren boynuzları yeni uzamaya başlamış iki erkek kızıl geyik…
İşte ilk kızıl geyik fotoğrafını böyle çekmiştim. Haftalardır kurduğum hayaller ve tüm gün süren çaba, günün sonunda muhteşem bir sahne ile beni ödüllendirmişti. İlk fotoğraf böyle olunca o günden bugüne hala geyiklerin peşindeyim.
Yaklaşık 7 yıldır memeli çekimleri yapan ve özellikle geyikler üzerine çalışan birisi olarak elde ettiğim tecrübeler ve saha bilgisi kendi adıma paha biçilmez. Tabii ki doğamızı ve doğal varlıklarımızı korumak, tanıtmak ve sevdirmek için bu bilgilerimi her zaman paylaşıyorum.
Anadolu Kadim Doğa belgesel filmimiz için de tüm ekip birlikte kızılgeyik çekimleri yaptık. Bu yıl farklı birkaç noktada nefes kesen görüntüler aldık. Gece karanlıkta onların böğürme sesleri ile uyuduk ve güneş doğmadan girdiğimiz kamuflajdan güneş batınca çıktık. Çok zahmetli ama çok keyifli çekimler yaptık. Devam eden süreçte de yine kızılgeyikleri en iyi şekilde anlatmak adına çekimlere devam edeceğiz. Sonraki yazıda alageyikten bahsedeceğim.
Görüşmek üzere…
Comments