Türkiye’de yaşayan üç farklı geyik türünü ve onları nasıl görüntülediğime dair yaşadıklarımı paylaştığım yazı dizisinin üçüncü ve son bölümü ile sizlerleyim. İlk iki bölümde sırasıyla kızılgeyik ve alageyikten bahsetmiştim. Bu yazımda ise sayıca ülkemizde en fazla bulunan ancak ciddi av baskısı yaşayan karacadan bahsedeceğim.
Karaca en çok tanınan ve bilinen geyik türü olabilir. Özellikle ormanlara yakın yaşayan insanlar hayatları boyunca birkaç kez mutlaka karşılaşmıştır. O nedenle de karaca isminde pek çok marka görebildiğimiz gibi, logolarda da sıkça kullanılmıştır. O zaman şimdi belli bir fikrimizin olduğu karacayı daha yakından tanıyalım…
Karaca, Avrupa ve Anadolu’da yaygın olarak görülen bir geyik türüdür. Ülkemizde yaşayan en küçük geyik türü olan karacanın boyu 90-140cm ve ağırlığı 15-35kg aralığındadır. Uzun bacaklı, iri gözlü, uzun kirpikli ve kulakları oldukça büyüktür. Mevsimsel olarak kürkünde renk değişimleri olur. Kışın daha gri renkteyken bahar ve yaz aylarında daha kızılımsı kahve bir renkte olurlar. Sadece erkeklerde boynuz bulunur ve boynuzları özellikle dip kısımlarında çok pütürlüdür. Diğer geyikler gibi karacalar da her yıl boynuzlarını düşürür. Boynuz yapısı olarak da ülkemizdeki geyikler içinde en küçük boynuza sahip geyik türüdür.
Karacalar karışık bitki örtüsüne sahip, tarım alanlarına yakın ormanlık alanları tercih ederler. Bazen çok sık ormanlık bölgelerde de yaşamayı seçtikleri olur. İklim, besin ve insan etkisi yer seçimlerinde büyük öneme sahiptir.
Karacaların yaşamını tehdit eden üç önemli unsur bulunmaktadır. Bunlar; habitat kayıpları, kaçak avcılık ve başıboş köpekler. Tarım alanlarına yakın ormanlar, orman vasfını kaybedip tarım arazisi olduğu sürece yaşam alanları her geçen gün daralmaya devam ediyor. Diğer taraftan avı yasak olsa da kaçak avcılık maalesef karacalar için ciddi bir sorun. Geyikler içerisinde en çok kaçak ava kurban giden maalesef karacalar oluyor. Başıboş köpekler ise son dönemde daha çok etkisini gösteren ve sadece karacalar için değil tüm yaban hayatı için hayati bir sorun olarak sürekli büyüyen diğer bir problem. Ormanlarda çete oluşturan köpekler uzun mesafeler karacaları kovalıyor ve karacalar çok uzun süre koşamadığı için yorulup köpeklere yem oluyor maalesef…
Karaca ülkemizde sayıca diğer geyiklere göre fazla olsa da bu sayı aslında oldukça azdır. Ülkemizde 15 bin civarında karaca olduğu tahmin edilmektedir. Ancak Sadece Almanya’da 2 milyon, İsveç’te 1 milyon, İngiltere’de 500 bin karaca yaşadığı bilinmektedir. (kaynak; trakus.org) Bu kadar geniş ormanlara sahip ülkemizde bu sayının azlığı gerçekten düşündürücüdür.
Karacalar diğer geyik türleri gibi gececi bir canlıdır. Gündüz sabah erken saatlerde ve akşamüzeri vakitlerde açık alanlarda görülebilirler. Gün içerisinde vakitlerini genelde orman içlerinde gizlenerek ve dinlenerek geçirirler.
Karacalar Temmuz – Ağustos aylarında çiftleşirler ve Mayıs - Haziran döneminde genelde ikiz veya bazen tek yavru dünyaya getirirler. Gebelik süresi 290-300 gün gibi görünse de aslında bu kadar uzun değildir. Karacalarda da tıpkı ayılar, kangurular, kemirgenler gibi bazı memeli türlerinde görülen embriyonik diyapoz görülür. Yani gebeliği belli bir süre geciktirebilirler. Uzunca süre embriyo büyümez ve uykuda kalır. Böylece doğru şartlar oluştuğunda embriyonun büyümesini başlatabilir.
Çiftleşme döneminde erkek karacalar oldukça saldırgan olurlar ve bağırma ile tilki çığlığına benzer bir ses çıkartırlar. Böylece dişileri kendilerine çekerler. Erkekler alanları için bu dönemde kavga edebilirler. Karacaların saldırganlıkları insanlar için asla bir tehdit değildir. Sadece kendi aralarındaki rekabetin sonucudur.
Karaca fotoğraflarını çekmek için diğer geyiklere oranla daha fazla çaba gösterdiğimi söylemem gerekiyor. Geniş bir alanda görüldükleri ve çok dikkatli oldukları için yaklaşmak ve nispeten detaylı görüntüler almak oldukça zor. Her şeyden önce karacaları bulmak oldukça zor. İlk karaca fotoğraflarımı Bolu’da çekmiştim. Ormanlık bir bölgede günlerce onları aradım ve her karşılaşmada saniyeler içerisinde gözden kaybolmayı başarmışlardı. Daha fotoğraf makinemi elime almadan gözden kayboluyorlardı. Hatta bir defasında Bolu ormanlarında karaca ararken kaybolmuş ve Düzce taraflarında bir yerden çıkmıştım. Günlerce ya sadece iz gördüm ya da kısa süreli karşılaşmalar oldu ama daha ben hareket edemeden kaçıp gittiler.
Çekimlerin ancak beşinci gününde biraz toleranslı bir karaca ile karşılaşmam mümkün olduğunda gerçekten beni mutlu eden birkaç fotoğraf karesi alabilmiştim. Bir meşe ormanının içerisinde onu gördüm ve çok dikkatli bir şekilde oldukça uzun süren bir yaklaşma çabasından sonra ağaçların arkasına kendimi gizleyerek onu görüntülemeyi başardım. Aşağıdaki fotoğraf benim ilk karaca fotoğrafımdır. Ancak ben her ne kadar gizlendiğimi düşünsem de o beni yine de görmüştü. Zaten deklanşör sesi yerimi anında belli etmişti.
Önce dişi bir karacayı çektiğimi düşünmüştüm ama sonra fotoğraflara bakınca bunun boynuzlarını düşürmüş bir erkek olduğunu gördüm. Kış dönemi olduğu için boynuzlar düşmüştü. Yani karacanın kafası oldukça rahattı : ) Ayrıca rengi de oldukça gri tonlarda ve çok güzeldi. İlerleyen yıllarda ilkbahar ve yaz dönemlerinde de karaca çektim ve renkleri daha kahverengi tonlardaydı. Her renk karacaya çok yakışıyor. Geyikler ormanlara çok yakışıyor. Özgürce yaşamak tüm canlılara çok ama çok yakışıyor…
Anadolu Kadim Doğa belgeselimiz için de ormanlarımızın bu güzel canlısını görüntülemeye çalışıyoruz. Ekibimizi yine zorluyor ama üstesinden geleceğimizden hiç şüphem yok. Sabır ve çabalarımız karşılıksız kalmayacak diye düşünüyorum. Bugüne kadar birçok türün çok güzel görüntülerini aldık. Karacanın da nefes kesen görüntüleri doğru zamanı bekliyor…
Comments