Kara akbabaları çok yakından ve tüm gün boyunca fotoğrafladığım harika bir çekim gününden bahsetmek istiyorum sizlere. Sevgili Burak DOĞANSOYSAL ile de aslında ilk kez o dönemde resmen tanışmıştık. 2013'te, şimdi birlikte çekimlerini yaptığımız “Anadolu Kadim Doğa” belgeselimizden yıllar önce.
Kara Akbaba yırtıcı kuşlar arasında en büyük ve iri olan türlerden biri. Yaklaşık 12 kg’a ulaşan ağırlığı, 100-110cm civarındaki boyu ve 3m’ye varan kanat açıklığı ile Avrupa’nın en büyük akbabası. İspanya’dan sonra Avrupa’daki en büyük kara akbaba popülasyonu yaklaşık 200 çift ile Türkiye’de.
Bu heybetli kuşun fotoğraflarını yakından ve etkili bir şekilde çekebilmek için kamufle olmak, tamamen sessiz kalmak ve doğru yerde beklemek şart. Akbabalar leş ile beslenen canlılar olduğu için bir leş yakınlarında denk gelmek veya leş bırakarak yemleme yapmak şart. Benim de onları fotoğraflayabilmem için kara akbabaların en yoğun gözlemlendiği Ankara - Bolu arasındaki bir alanda kamuflaj içerisinde tam olarak 19 saat geçirmem gerekmişti. Normalde yabani hayvanların beslenmesi istenmeyen bir şeydir, doğru değildir. Ancak akbabalar ile ilgili özel bir durum var ve bundan bahsedeceğim.
Bir kamuflaj içerisinde 19 saat nasıl beklenir dediğinizi duyar gibiyim. Bu kamuflaj, yere gömülü, dışarıdan pek belli olmayan betonarme bir yapı olduğu için içi nispeten rahat. Kamuflaj çadırı içinde veya örtü altında olduğu kadar hareketsiz kalmak zorunda değildim. Ama kesinlikle sessiz olmalıydım. Peki bu bina neden yapılmıştı?
Bu yapı 2012 yılında Ornitofoto Kuş ve Yaban Hayat Fotoğrafçıları Derneği ile Birleşmiş Milletler Küçük Destek Programı'nın (UNDP - SGP) finansman desteğiyle hayata geçirilmiş bir proje sayesinde yapılmış. Dörtdivan Akbabaları Koruma Projesi ismindeki bu projenin koordinatörü de sevgili Burak Doğansoysal. İspanya ve Bulgaristan'da yapılan örnekler gibi bu projede de dört farklı akbaba türüne besin sağlamak ve sağlıklı leş bulmalarını garanti etmek asıl amaç. Böylece Türkiye’deki akbaba ve özellikle kara akbaba popülasyonun artmasını sağlamak amaçlanıyor. Günümüzde akbabalar için en büyük tehditlerden biri sağlıklı yemek kaynağı bulabilmek. Evcil havyan leşlerine (inek, koyun vs.) ulaşabilmek için insan yerleşimlerine yaklaşmaya çalışan akbabalar geniş kanat açıklıkları ve hantal gövdeleri yüzünden elektrik tellerine takılarak can veriyor. Bunun yanında endüstriyel hayvancılıkta kullanılan bazı ilaçlar akbabalara zarar verdiği için kontrolsüz şekilde evcil hayvan leşi yemeleri istenmiyor. İşte bu yüzden tüm dünyada kabul görmüş bir yöntem olan "akbaba lokantaları" sayesinde hem nesli tehlike altındaki akbabalara güvenli besin kaynakları sağlanıyor, hem de insan yerleşimleri yakınındaki tehlikelerden uzak durmaları sağlanıyor.
Ben de bu harika ortamda hem gözlem yapmak ve bu devasa kuşları yakından izlemek, hem de hayalimdeki fotoğraflarını çekebilmek için Burak'la irtibata geçtim. Kendisi gelemese de belirlediğimiz tarihte orada bulunan yerel sorumlunun yardımları ile bu kamuflajda bir gün geçirdim.
Gelelim Çekim hikayesine…
Kara akbabaları fotoğraflamak için bir DSLR ve bir de aynasız fotoğraf makinem ile 300mm ve 150-600mm objektiflerimi yanıma aldım. Ayrıca tripodum, monopodum ve fasulye torbam da yanımdaydı. Çekim yapacağım alandaki kamuflaja gece 01:00'de girdim. Girdiğim kamuflajın yaklaşık 30-40 metre önüne, yakınlardaki tavuk çiftliklerinde fiziksel koşullar yüzünden telef olan tavuklar besin olarak döküldü. Bu tavuklar zaten veteriner kontrolünde olduğundan ve destek ilaç kullanılmadığından akbabalar için güvenli besin kaynağı oluyor. Bölgedeki akbabalar da uzun yıllardır tavukçulukla uğraşan bölgede tavuk leşi yemeye alışmış. Bu ilaç kısmı yazının devamında tekrar karşınıza çıkacak…
Geceyi kamuflaj içerisinde yere serdiğim mat ve uyku tulumunda geçirdikten sonra sabah daha güneş doğmadan uyandım ve günün ilk ışıklarıyla en önce kuzgunlar ve sonrasında kartallar ve şahinler gelmeye başladı. Onların birbiri ardına fotoğraflarını çekerken akbabalar da mekana teşrif ettiler. Günün kalanında sahayı akbabalar ve kartallar hiç boş bırakmadı.
Bu devasa kuşları bu kadar yakında görmek, fotoğraflarını çekmek tarifsiz bir duygu. Bir yaban hayat fotoğrafçısı ve belgeselci için bu çok değerli bir an. Kartlar çektiğim fotoğraflar ile doluyor ve kartları değiştirip çekime devam ediyordum. Bazen de çekimi bırakıp sadece kuşları izliyordum. Çıkardıkları sesleri dinlemek, nasıl güzel göründüklerini izledim müthiş bir duyguydu.
Akbaba denince akla ilk olarak leş yiyen ve sevimsiz bir kuş gelir. İri, suratsız ve mikrop taşıyan… Ama aslında gerçek böyle değil. Akbabalar doğayı temizleyen belediye işçileri gibidir. Tıpkı yaşadığımız şehirlerde sokakları, caddeleri ve çöpleri temizleyen belediye işçileri gibi. Çünkü o değerli işçiler olmasa bir süre sonra şehirde yaşamak mümkün olmaz. İşte bu devasa kuşlar da olmazsa doğa kirlenir ve en önemlisi de bakterilerin üremesine, hastalıkların yayılmasına zemin hazırlanmış olur.
Akbabaların midelerindeki asit o kadar güçlüdür ki çok uzun süre beklemiş bir leşi yeseler dahi herhangi bir rahatsızlık hissetmezler. Ayrıca vücutlarından dışarıya atarken de doğaya tamamen zararsız bir hale dönüşmüş olarak atarlar. Bu sayede bizler için ciddi risk taşıyabilecek bakteri ve virüsler tamamen temizlenmiş olur. Bunları niye yazdım? Çünkü ibretlik ve muhteşem hikaye şimdi geliyor…
2000’li yılların başlarında Hindistan’da leoparların insanlara saldırı oranı artmıştı. Hatta bazı aileler küçük yaştaki çocuklarını leopar saldırısı nedeniyle kaybetti. Durumun dehşeti bilim insanlarını konuyu araştırmaya itti. Acaba leoparları şehirlere çeken neydi? Araştırmalar başlayınca ilk olarak göze çarpan Hindistan’ın bu bölgesindeki köpek nüfusunun anormal derecede artmış olması oldu. Evet akıl almaz derecede sokak köpeği vardı. Belli ki leoparlar köpekleri yemek için şehirlere geliyorlardı. Nitekim doğada bulunan leopar dışkıları incelendiğinde dışkıların neredeyse tamamında köpek tüylerine rastlandı. Köpeklerin nerede yaşadıkları ve çoğaldıkları tespit edildiğinde ise durumun dehşeti araştrımacıları hayrete düşürdü.
Malumunuz olduğu üzere Hindistan’da inekler kutsal sayıldığı için ölecekleri zaman kesilmiyor veya öldükleri zaman imha edilmiyor. Doğaya geri dönüşmeleri için hayvan çöplüklerine bırakılıyor. Hindistan’da bu şekilde birçok hayvan çöplüğü bulunuyor. Buraya bırakılmalarının asıl nedeni ise akbabalar. Akbabaların kutsal saydıkları inekleri çok hızlı bir şekilde tüketip özgürleşmelerini sağladıklarına inanıyorlar.
Her şey buraya kadar normal gibi ama araştırmacılar hayvan çöplüğüne gittiklerinde binlerce akbaba görmeyi ümit ederken hiç akbaba görememişlerdi. Akbabalar olmayınca hayvan çöplüğü köpekleri kendisine çekmiş ve köpekler bu çöplükleri üreme ve beslenme yeri haline getirmişler. Ancak köpekler tam bir leş yiyici olmadıkları için hayvanlar tamamen temizlenemediğinden çöplük adeta bir mikrop yuvasına dönüşmüş.
Sayıca artan köpekler rastgele her tarafta dolaşırken zaten yaşam alanları daralan ve varoşlardaki evlere yakın yaşayan leoparlar, köpekleri takip ederken doğasını daraltan insan oğlunun evlerine ve sokaklarına kadar gelmiş. Bu durumda da sokaklarda oynayan çocuklarla karşı karşıya gelmeleri kaçınılmaz olmuş.
Konuyu fazla uzatmamak için hikayenin sonuna geliyorum. Araştırmacılar akbabalara ne olduğunu araştırınca hasta ineklerin tedavisinde kullanılan diklofenak içeren ilaçların akbabalarda börek yetmezliğine sebep olduğunu tespit etmiş. Akbabalar bu ilaçların kullanıldığı inek leşlerini yediklerinde bu ilaç akbabalara geçiyor. İlaç inekleri iyileştirmesine rağmen hemen hemen her şeyi sindirebilen akbabalarda böbrek yetmezliğine neden oluyor ve kısa sürede öldürüyor. Bu nedenle de akbabaların sayısı tükenme noktasına geliyor. Bir zamanlar yüz binlere ulaşan akbaba nüfusu yüz adedin altına düşüyor.
Bunun üzerine Hindistan hükümeti akbaba yetiştirme merkezi kuruyor ve doğadaki akbabaları koruma altın alarak kafeslerde insanlar ile yüz yüze getirmeden çoğalmalarını sağlıyor. Yaklaşık 15 yıl devam eden proje sonunda artık yavaş yavaş akbabalar tekrar doğaya salınmaya başlanıyor. Akbabaların ölümüne neden olan ilaçlar Hindistan’da yasaklandı. Ama dünyanın farklı ülkelerinde maalesef hala kullanılıyor…
İşte sevimsiz görünen bu devasa leş yiyici dostlarımız olmayınca başımıza nelerin gelebileceğinin yaşanmış ve çok acı tecrübe edilmiş bir örneği…
Doğanın dengesi diye hep söyleriz ama dengeyi bozunca anlıyoruz bunu. Kaçak avlanmalar, bilinçsiz tarım ilaçlamaları, yanlış su kullanımları, doğal alanların kontrolsüzce imara açılması vs. Tüm bunlar devam ettikçe gün gelecek, Hindistan örneğinde olduğu gibi doğayı ve aslında kendimizi kurtarmak için ciddi emek ve para harcamak zorunda kalacağız. Ama o eşikten sonra işe yarayıp yaramayacağı ne yazık ki belirsiz…
Kommentare